11 Ocak 2009 Pazar

Edirne'nin Semtleri - Mahalleleri

Eski Edirne Roma Döneminden itibaren gelişkin bir kent görünümüne bürünen Edirne'nin; Avrupa'nın modern bir şehri olarak yaklaşık 2000 yıllık bir tarihi vardır. Roma/Bizans ve Osmanlı Dönemlerinde kurulan semtleri ve mahalleleri günümüzde de hala yaşamaya devam etmektedir. Bu bölümde kentin uzun tarihi boyunca ortaya çıkan sözkonusu semtler ve mahalleler tanıtılmaktadır.

Kentin En Eski Semti : Kaleiçi

Eski surların kuşattığı dörtgen bir alandır. Yaklaşık 360 dönümlük bir alana yayılır. Birbirini dikine kesen sokaklarıyla dikkati çeker.

Edirne'nin fethi sırasında Kaleiçi tek yerleşim yeridir. Burada Bizans halkı, Cenevizliler ve Yahudiler oturmaktaydı.

Kaleiçi'nde Bizans döneminde 10 mahallede yaklaşık 15 bin nüfus vardı. Bizans Kiliseleri ve Tekfur Sarayı da yine buradaydı.Kenti 1653 yılında ziyaret eden Evliya Çelebi, Kale İçi'nde ikisi müslüman, dördü yahudi, onu rum olmak üzere 16 mahalle ve 360 sokak bulunduğunu yazar.

Ermenilerin Kaleiçine gelmesi 16. yüzyılın sonlarına rastlar. Horozlu Bayırı ve Kaleiçi'ne yerleşen Ermenilerin taş işçiliği ve yapı ustalığı konusundaki yetenekleri buralardaki yapılaşmaya büyük ölçüde yansımıştır. Ermenilerin Kaleiçi'ndeki evleri, onların örf ve adetlerini yansıtan şekilde olup "Cihannümalı"'dır.

Bazı kitaplar Ermenilerin Edirne'ye gelişini Celali isyanları dönemine bağlarken; Edirne'nin yerli Bulgar nüfusunun bulunmadığını belirtirler. Yani Bulgarlar sonradan gelmedir.

[Sayfa Başı]

1700 yılındaki yangında bazı kiliseler ile yeniçeri kışlası yanmış; 1903 ve 1912 yangınlarında da önceden kalan camiler ile bütün kilise ve havralar, resmi ve özel yapılar, bu arada yeniçeriliğin kaldırılmasından sonra mahkeme binası olarak kullanılan Ağa Kapısı tümüyle yanmıştır. Özellikle 20. yüzyıl başlarında çıkan yangınlarla harap olan Kale İçi'nin yeni planı Fransız uzmanlarca hazırlanmış, iki katlı, bahçesiz ahşap konutlar temel alınarak semt yeniden inşa edilmiştir.

Kale İçi, Edirne'nin geleneksel Türk evini yaşatan kesimidir. Edirne Evleri, yazlık, kışlık, açık ve kapalı bölümleriyle, bahçeli evkonak, türündendir. Bunlar; 16. ve 17. yüzyıllarda ünlü sarayların çevresine serpiştirilmiş, birbirinden ayrı ağaçlıklı, çiçekli, büyüklü küçüklü yapılardır. Sokaktan duvarlarla ayrılmış olan bu yapılar, çoğunlukla bir veya iki katlıdır; harem, selamlık ve avlulardan oluşmaktadır. Çeşmeleri, değişik süslemeli havuzları, yazlık bölümlerdeki selsebilleriyle, Edirne evlerinin Türk Mimarisinde ayrı bir yerleri vardır.

[Sayfa Başı]

Aina Beldesi

Edirne'nin Hadrianopolis olarak fethedildiği dönemde şehir Kaleiçi'nde küçük bir yerleşim yeri durumundaydı. O dönemde şehrin en yakın yerindeki tek yerleşim yeri ise (kimi kitaplarda Arian olarak yazılıdır.) Aina adlı bir kasabacıktı ve şimdi bunun yerinde Edirne'nin en büyük semtlerinden Yıldırım bulunmaktadır.

Bu beldedeki en önemli tarihi eser de Kiliseyken Camiye dönüştürülen Yıldırım Camisidir. Burada ayrıca Edirne'de günümüze ulaşabilen su terazilerinden, Kaleiçi'ndeki Maarif Su terazisi dışında tek örnek olarak Yıldırım-Yeniimaret Yolu üzerindeki Bademlik Su Terazisi önemli bir tarihi yapıdır. Yanındaki çeşme tek cepheli ve hazneli olup, 1599 yılında inşa edildiği bilinmektedir.

[Sayfa Başı]

Kale Dışında Fetih'ten sonra oluşturulan Mahalleler

Edirne'nin Osmanlı İmparatorluğu dönemine ait yapılarının büyük çoğunluğu bu kısımda bulunur.Zaten Edirne'nin fethinden sonra Türk - Müslüman nüfus, ağırlıklı olarak kale dışında oluşturulan bu yeni semtlerde iskan edilmişlerdir.

Kale dışında kentin yamaca doğru tırmanma imkanı bulduğu Kıyık semtinde Edirne'nin eşsiz manzarası gözler önüne serilir. Kentin; Selimiye çevresinde her biri ayrı değerli sanat eseri olan anıtlarından oluşan görüntüsünü, Tunca ve Meriç vadilerini kaplayan geniş korular çevreler ve arkalarında da Rodop Dağlarının, Tunca masifinin siluetleri ufuk çizgisini tamamlar.

[Sayfa Başı]

Tabakhane (Debhane)

Eski kalenin güneyinde, Tunca kıyısındadır. Kale dışındaki ilk semttir. Dar-Ül Hadis Medresesi bu semtteydi ve burada genellikle ulema kesimi otururdu.

Edirne'nin en eski Osmanlı mezar taşı 1416 tarihli olup, Edirne kadılığı yapmış ve 17.yüzyılın başlarında bu semtte mahallesi ve vakıf odaları görülen Mevlana Abdülkerim bin Abdülcabbar'a aittir.

[Sayfa Başı]

Kirişhane

Edirne'nin güneydoğusundadır. Kasımpaşa Burnu diye anılan Kirişhane'ye dek uzanır. Kale dışında kurulan ilk semtlerdendir. Kirişhane, özellikle Sultan II.Murat döneminde Vezir Saruca Paşa'nın eşi Gülçiçek Hatun tarafından burada bir cami ve medrese yaptırıldıktan sonra canlanmıştır. Semt Mezit Bey'in Cami ve imareti, Ali Kuşçu'nun mescidi ve daha sonraki yapılarla giderek büyümüştür. Müeyyezade Kazasker Abdurrahman Çelebi, Yavuz Sultan Selim döneminin kazaskerlerinden ve Kadızade-i Rumi'nin torunu gökbilimci Mirim Çelebi, Şair Hayali, Vize Çelebi gibi 16. yüzyılın ünlüleri adına mahalleler kurulmuş ve Tunca Nehri boyunca Edirne'nin güzel semtlerinden biri olmuştur.

[Sayfa Başı]

İstanbul Yolu - Ayşe Kadın

Kalenin aynı adı taşıyan kapısından başlayan bu semt, kentin doğusuna doğru uzanır. Bu semtin kurucuları arasında, özellikle yolun bitiminde, cami ve mahallesi ile Kadı Bedreddin, önceden kurulan mahallesi ile Ayşe Kadın ve Şarapdar Hamza Bey, Kınalızade Ali Çelebi, bu semtte bulunan Lala Şahin Paşa mezarlığında yatmaktadır. Sitti Sultan'ın aynı semtte bir cami ve saray, yine aynı yerde Merzifonlu Kara Mustafa Paşa'nın bir saray yaptırdığı, bu sarayın sonradan Mülkiye Rüştiyesi olarak kullanıldığı bilinmektedir.

[Sayfa Başı]

Kıyık (Kıyak Baba) - Buçuk Tepe

Söylenceye göre bu semt adını, Edirne'ye ilk girenlerden ve sonradan adına bir zaviye ve türbe kurulan Kıyak Baba'dan almıştır. Kentin kuzeydoğu yönünde uzanan cadde bugün de aynı adla anılmaktadır. Fetihte baruthane ile Yeniçeri ortaları burada yapılmıştır.

Kıyak Baba'nın mezarı da Kıyık Halkı tarafından yaptırılan Kıyık Camisi yanındadır.

Kıyık yönünden Edirne'ye giriş, Selimiye Camisi'nin en güzel göründüğü açılardan birini oluşturur.

Edirne'nin 104 metreyle en yüksek tepesi olan ve günümüzde mezarlık olarak kullanılan Buçuk Tepe bir isyanla ünlenmiş ve adını bu olaydan almıştır.

[Sayfa Başı]

Küçük yaşta padişah olan Fatih Sultan Mehmet döneminde, o zamanki deyimle "Tagşiş"; günümüzde ise devaülasyon denilen paranın değerini düşürme olayı ilk kez yaşanmış ve bundan kaynaklanan hayat pahalılığı Yeniçerilerin ayaklanmasına yol açmıştır.

Ancak Yeniçerilerin maaşlarına Sultan II.Murat tarafından "buçuk akçe" zam yapılıp ikna edilince isyan bastırılmış; olaydan sonra da tepenin adı Buçuk Tepe olarak kalmıştır.

Buçuk Tepe 17. yüzyıl başlarından itibaren canlanmaya başlamıştır. Arabacı Ali ve Amcazade Hüseyin Paşa'nın bahçe ve sarayları bu semtteydi. Kırım Hanlarının geçici olarak yerleştirildiği Defterdar Ahmet Paşa'nın sarayının da yine burada bulunduğu bilinmektedir.

[Sayfa Başı]

Muradiye - Menzil Ahırı - Tekke Kapı

Kentin kuzeydoğusundaki semtlerdir. Burada bulunan ve saraya bağlı olan ahırlar, menzil teşkilatı kurulunca Menzil Ahırı adını almışlardır. Sultan II.Beyazıd döneminin ünlülerinden Mirahur Ayas Bey adına da burada bir mahalle bulunmaktadır.

[Sayfa Başı]

Umurbey Mahallesi

Umurbey Mahallesi Edirne'nin eski yerleşimlerinden olup; Timurtaş Paşazade Umurbey tarafından kurulmuştur.

Kaynaklar Umurbey'in bu mahallede zamanımıza ulaşmayan bir mescit yaptırdığını yazmaktadır.

1890'lı yıllara kadar bu mahallede bütünüyle zengin aileler oturmakta ve burada ünlü konaklar bulunmaktaydı.

[Sayfa Başı]

Saraçhane - Horozlu Yokuşu

Kentin kuzeybatısındadır. Semti saraya (Saray-ı Cedid) bağlayan ve Tunca Nehri üzerinde kurulu aynı adla anılan Saraçhane Köprüsü çevresindeki yerleşmeleri kapsar. Semtte ilk yerleşimin, sarayın bostancıları olarak nitelenen Saraçhane Ocağı'nın burada oluşturulmasıyla başladığı öne sürülmektedir.

[Sayfa Başı]

Daha eski dönemlerde, 15. yüzyılın başlarında, Çelebi Sultan Mehmet'in annesi Devlet Şah Hatun'un Tunca Nehri kıyısında bir mahalle kurduğu bilinmektedir. Semtteki cami 1878 Rus işgali sırasında harap olmuştur. Saraçhane Caddesi'nin kente yakın olan kesimlerinde Beylerbeyi Sinan Paşa Camisi, hamamı ve sarayı ile sadrazamlara ayrılan bir diğer saray (Paşa Kapısı) bulunmaktaydı. Bunlardan Sadrazamlara ayrılan sarayın yerinde günümüzde Devlet Daireleri yer almaktadır.

Horozlu Yokuşu, Kale'nin büyük kulesinden Yalnızgöz Köprüsü yönüne giden yoldur. Sultan II.Selim'in ve Sokullu Mehmet Paşa'nın eşi Esma Sultan tarafından Mimar Sinan'a yaptırılan cami bu semtte bulunmaktaydı. Yine aynı yerde bulunan Horozlu Medresesi (ya da Şeceriye Medresesi) Fahreddin-i Acemi tarafından yaptırılmıştı. Daha sonra, 1878'de bu Medrese'nin bulunduğu yerde Vali Kadri Paşa tarafından bir Islahhane yaptırılmıştır. Islahane çevresindeki ev ve arsaların kamulaştırılmasından sonra da aynı yerde bir okul (Sanayi Mektebi) inşa edilmiştir.

[Sayfa Başı]

Tunca Batısındaki Yerleşimler

Kale İçi ve Kale Dışındaki yerleşimlerin haricinde Edirne'deki bir diğer yerleşim alanı da kuzeybatıda Yeni İmaret, Yıldırım Semtleri ve Meriç batısında Karaağaç olmak üzere iki ana alanda toplanmıştır. Fetihten önce Kalenin karşısında Aina varoşu bulunuyordu ve muhtemelen şimdiki Karaağaç'ın yerinde de başka bir küçük yerleşme vardı.

Buralardaki vadi tabanı akarsuların kışın taşmalarına açık bulunduğu için dha çok mesire, sayfiye ve av korusu olarak kullanılmıştır. Bugün bu kısım koruluk, çayırlık ve fidanlıktır.

[Sayfa Başı]

Kentin kuzeybatısındaki Hıdırlık Tepesine doğru giderek yükselen zemin, yerleşmeye elverişli bir alandır. Burada, Bizans dönemindeki küçük varoşun yerine, Osmanlı Döneminin hızlı gelişen mahalleleri geçti. Bunlar; batıdan doğuya doğru Gazi Mihal Köprüsü ile geçilen Yıldırım Beyazit Semti, Yalnızgöz, II.Beyazıd ve Saraçhane Köprüleriyle geçilen Yeni İmaret Semti'dir. Bu mahallelerden Yıldırım Beyazit (Eski İmaret), 14. yüzyılın sonlarında, Gazi Mihal (Orta İmaret), 15. yüzyılın ilk yarısında ve Yeni İmaret(II.Beyazıd İmareti) de aynı yüzyılın sonlarında kurulmuştur. Gazi Mihal Camisi ve İmaretine Şah Melek Paşa ile eşi Bezirci Hatun'un yapı ve kurumları eklenmiş ve semt önemli bir yerleşim merkezi durumuna gelmiştir.

Yıldırım Beyazit İmareti olarak da anılan Eski İmaret'ten günümüze kalan son parça olan Mutfak(Aş Evi)Bacası da burada bulunmaktadır.

Yıldırım İmareti'nin Aş Evi, cami avlusundadır. Zamanında geniş bir topluluğa hizmet verdiği bilinir. Günümüze ulaşan tek parça bu aş evinin mutfak bacasıdır.

[Sayfa Başı]

Aş Evi, 1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı sırasında yanmıştır. Harap haliyle bile güzel bir yapıdır. Osmanlı sosyal sisteminde Kızılay gibi bir yer tutan imaret sisteminin açların ve ihtiyaç sahiplerinin doyurulması işleviyle de sözkonusu Aşevi, tarihimizde anlamlı bir yer tutmaktadır.

Öte yandan fetihten önce de bir tekkenin varolduğu belirlenen Hıdırlık'ta, 15. yüzyılın ilk yarısında Şah Melek Paşa, ardından da Kanuni Sultan Süleyman döneminde, Sadrazam İbrahim Paşa tarafından birer zaviye yaptırılmıştır.

Evliya Çelebi, 1641'de Sadrazam Kara Mustafa Paşa (Kemankeş) Edirne halkının isteğine uyarak bu tekkeyi kaldırttığını yazar. Tekke, Sultan IV.Mehmet'in burada bir köşk yaptırmasından sonra yeniden açılmıştır.

[Sayfa Başı]

Karaağaç Yolu ve Karaağaç Semti

Karaağaç Yolu Tarih, doğa ve kuş sesleri arasında uzanan emsalsiz bir yoldur. "Meriç Köprüsü", "Eski (Jandarma) Karakol Binası" ve "Tarihi Tren Garı" ile "Hacı Adil Bey Çeşmesi" Karaağaç'a ulaşan tarihi parke taş yolun altın parçaları gibidir.

Yakın geçmişteki Karaağaç'tan köprüye kadar uzanan ek tren yolundan kalma bu güzelliklerle başlayan Karaağaç Yolu (son dönemde bilinen adıyla Lozan Caddesi) Edirne'nin en güzel mesire yerlerinden olan Söğütlük Ormanı'ndaki yeşillik ve bülbül sesleriyle sarmaş dolaş olur.

[Sayfa Başı]

Yol boyunca gördüğünüz tarihi ağaçların zamanla dinamit lokumları konulmak üzere kullanılan kovukları İkinci Dünya Savaşı'na hazırlanan Trakya'nın o dönemini çarpıcı bir şekilde vurgulamaktadır.

Edirne'nin batısından Tunca'yı sonra da Meriç'i aşan köprülerden ve güzel bir koru içinden geçen 5 km.'lik yol, kentin Karaağaç Semtine varır. Karaağaç, yakın geçmişin siyasal olaylarından Edirne'nin, en fazla zarar gören semtidir.

T.Ü.Rektörlük Binası 1915'te Bulgaristan'ı kendi yanında savaşa sokmak için Almanya'nın yaptığı şiddetli baskı yüzünden, Karaağaç, Meriç batısındaki tüm Türk topraklarıyla birlikte Edirne'den ayrıldı. Ancak 1923 yılında Lozan Anlaşmasıyla geri alınabildi. Bugün bu anlaşmayı simgeleyen anıtıyla, tarihi Tren İstasyonu ve yine tarihi Trakya Üniversitesi Rektörlük binasıyla Edirne'nin en güzel ve şirin semtlerindendir.

Edirne'ye dört kilometrelik doğa ve tarih yoluyla bağlanan Karaağaç Mahallesi, bir yaklaşıma göre Antik Orestia şehri üzerine kurulmuş olup; adını burada bir zamanlar varolan Karaağaç ormanlarından almıştır.

Eski yıllarda, Karaağaçlılar geçimlerini şarapçılıktan sağlarlarmış.

Yakın geçmişte Karaağaç; zengin Edirneliler ile azınlık önde gelenlerinin ve görevli memurların yaşadığı gözde bir yerdi. Karaağaç 24 Temmuz 1923 Lozan Antlaşması ile burada yaşanan ünlü diplomatik tartışmalar sonunda, Savaş Tazminatı yerine sayılmak üzere Türk topraklarına katılmıştır. Burada yaşayan Karaağaçlı Rumlar, mübadele sonrasında sınıra yakın bir yerde yine aynı adı taşıyan bir köy kurmuşlardır. Şimdiki Karaağaçlılar ise mübadele döneminde gelmişlerdir. Günümüzde eski zengin çehresinden çok şey kaybetmesine rağmen, Karaağaç, yerleşim biçimi ve eski evleriyle etkileyici güzellikler sunmaya devam etmektedir.

[Sayfa Başı]

Tarihi Edirne Garı

Tarihi Gar Mimar Kemalettin tarafından projelendirilen bu muhteşem bina, onarım ve düzenleme sonrasında 19 Temmuz 1998'de Trakya Üniversitesi Rektörlüğü olarak hizmete açılmıştır.

Pazarkule Sınır Kapısı

Edirne'ye gelenlerin en çok görmek istedikleri yerlerden biri de Pazarkule Yunanistan sınır kapısıdır.

Pazarkule'ye giden yolun kenarındaki Eski Edirne Milletvekili Dr. Bahattin Öğütmen'in Köşkü ise tarihi Edirne Evleri'nin çarpıcı bir örneğidir.

[Sayfa Başı]

İçindekiler Tablosu

İlgili Bağlantılar

Edirne Tarihi ve Kültürü, hakkında ciltlerce yayın yapılabilecek kadar geniş kapsamlı bir konudur. Kentimizi tanıtan basılı pek çok yayın olmakla birlikte, elektronik ortamda bu tür bir belgenin eksikliğini gören Edirne Vergi Dairesi Başkanlığı, bu çalışmayı yaparak, İlimizin tanıtımına küçük de olsa bir katkıda bulunmayı amaçlamıştır.

Bu siteyi oluştururken, Edirne'yi bugünü yaşadığımız bir yer olduğu kadar, geçmişimizi, eski nesillerimizi de kopması mümkün olmayan bir göbekbağıyla hissettiğimiz; canlı bir müze gibi düşündük. Bu durum, özellikle Edirne için, İstanbul ve Bursa'dan çok daha fazla geçerlidir. Güzel Edirnemiz bir metropol değildir, sanayileşme ve göç gibi nedenlerle kalabalıklaşıp büyük bir köy haline gelmemiş, tarihini ve kültürünü, düzensiz yapılaşma ve insan kalabalıklarıyla boğmamış, geçmişini günümüzde de yaşatabilecek kadar bakirliğini korumuştur. Bu yönüyle de; Osmanlı Atalarımızdan kalan en etkileyici şehir olarak kalbimizde yer etmiştir. Edirne; bir anlamda yaşayan Osmanlı'dır.

Bu çalışmanın Edirnemizi farklı ve güzel yönleriyle tanımanızda biraz olsun yardımcı olması dileğiyle...

  • İsmail ASLAN
  • Edirne Vergi Dairesi Başkanı

K A Y N A K Ç A

  • Edirne'de Tarih, Kültür, İnanç Turu - Ayhan Tunca - 2005
  • Sosyo-Ekonomik Yapısıyla Edirne - ETSO Bilimsel Yayınları - 2002
  • Edirne Şoför Eğitim Kitabı - Edirne Şoförler ve Otomobilciler Odası - 1994
  • Edirne Valiliği İl Almanağı - 2006

Valid XHTML 1.0 Strict

Edirne'nin Yaşadığı İşgaller - Dört İşgal Dönemi

Tabyalar 1361 yılında fethedilen Edirne, 1829 Rus işgaline dek 459 yıl işgal yaşamamıştır. 1829 Rus İşgaline gelene kadar gerçekleşen tarihi olaylar silsilesi şu şekildedir:

İlk Rus İşgali Dönemi

Savunma Topları Sultan III.Selim'den sonra tahta çıkan Sultan II.Mahmud'un kararıyla, "Vakayi Hayriye - Hayırlı Olay" olarak anılan ve Yeniçeri Ocağı'nın kaldırılmasıyla sonuçlanan olaydan sonra, Osmanlı İmparatorluğu'nun yeni kurulan, daha yeterince teşkilatlandırılamamış bir Ordu'yla neredeyse Ordusuz denilebilecek bir döneminde, Ruslar bu zaafı değerlendirip savaş ilan ederler ve ünlü 1828-1829 Osmanlı - Rus Savaşı böylece başlamış olur. İki yıl süren bu savaşta, 1828 yılındaki ilk Rus saldırısı durdurulduysa da, 1829 yılındaki ikinci saldırılarıyla Ruslar, Sadrazam Reşit Paşa yönetimindeki Osmanlı Ordusunu yenilgiye uğratırlar ve Edirne fetihten beri ilk kez işgal yaşar. Kent, savaşın bitiminde Osmanlı Tarihinin en ağır anlaşmalarından birine tanık olur.

[Sayfa Başı]

Edirne Anlaşması

Osmanlı İmparatorluğu'nun Küçük Kaynarca Anlaşmasından sonra imzaladığı en ağır anlaşmadır. Önemli maddeleri özetle şunlardır:

  1. Ruslar, aldıkları toprakları geri verecek, Prut Nehri sınır olmaya devam edecekti.
  2. Rus Ticaret Gemilerine boğazlardan geçiş hakkı tanınacak, Rus uyruklular Osmanlı topraklarında serbestçe ticaret yapabileceklerdi.
  3. Eflak ve Boğdan'da Osmanlı Askeri bulunmayacaktı.
  4. Osmanlı İmparatorluğu 11.5 milyon duka altın savaş tazminatı ödeyecekti.

[Sayfa Başı]

İkinci Rus İşgali Dönemi

Edirne Kalesi Edirne'nin ikinci kez işgali, halk arasında 93 Harbi olarak ta bilinen 1877-78 Osmanlı - Rus Savaşı'na rastlar. Nisan 1877'de başlayan savaş, irili ufaklı bir dizi çatışmanın ardından Rusların Edirne üzerine yürümesiyle gelişir. Bunun üzerine Kentteki askeri birliklerin komutanı Ahmet Eyüp Paşa kenti boşaltır ve 20 Ocak 1878'de teslim olur. Savaş, 31 Ocak 1878'de Edirne'de barış ilkelerini saptayan bir anlaşmayla kesilir. Savaşı sonuçlandıran asıl anlaşma ise 3 Mart 1878'de imzalanan Ayestefanos Anlaşmasıdır.

1903 yılındaki Bulgar İsyanı dışında Edirne, 1877-78 savaşını izleyen yaklaşık 30 yılda savaş görmedi, barış içinde yaşadı.

[Sayfa Başı]

Bulgar İşgali - Üçüncü İşgal Altındaki Dönem

Edirne, üçüncü kez 1913'te işgal edildi. 22 Eylül 1912'de Bulgaristan, Romanya, Sırbistan, Karadağ ve Yunanistan temsilcileri, Sofya'da toplanarak saldırıya yönelik bir bağlaşma anlaşması imzaladılar. Bağlaşıklar, Ekim ayı ortalarında Osmanlı Topraklarına saldırdılar.

9 Ekim 1912'de de Bulgarlar'ın Edirne saldırısı başlar. Ünlü Edirne Müdafii Şükrü Paşa'nın örgütlediği Edirne Savunması, her türlü yokluk ve yoksunluğa rağmen altı aya yakın sürer. 26 Mart 1913'te kent Bulgarlar'a teslim edilir.

[Sayfa Başı]

Balkan Savaşı'ndan Tarihi bir kesit : Hıdırlık Tabyası

1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı nedeniyle inşa edilen ve en son Balkan Savaşlarında kullanılan Tabyaların en büyüğü Hıdırlık Tabyası'dır. Diğer önemli bir Tabya olarak Kıyık Tabyası Balkan Savaşı Müzesi haline getirilmiştir. Ancak tarihi açıdan Hıdırlık Tabyası daha büyük önem arzeder. Bu tabya; ünlü Edirne Savunması sırasında Komutan Şükrü Paşa'nın karargah olarak kullandığı ve Edirne teslim olduğunda beyaz teslim bayrağı'nın çekildiği tarihi yer olarak bilinir.

[Sayfa Başı]

Edirne Savunması ve Şükrü Paşa Hakkında

Şükrüpaşa Anıtı Şükrü Paşa 1912-13 Balkan Savaşı sırasında, Edirne'yi kendisinden istenen süreden fazla Savunarak düşmanın İstanbul'a geçmesini önleyen ünlü bir kahramandır. Edirne büyük acılar ve yoksulluklar içinde 155 gün düşmana karşı, onun Komutanlığında savunulmuş ve kendisine Edirne Müdafii adı verilmiştir. Ancak 5 aylık savunma sonunda, 26 Mart 1913 günü, biraz da Edirne'nin Ata yadigarı ünlü Selimiye Camisi gibi mukaddes mekanlarının, top atışlarıyla yok edilmesini engellemek amacıyla,teslim olmayı kabul ederek kılıcını Bulgar komutanı General İvankov'a teslim etmiştir. Ne var ki bu savunmada gösterdiği kahramanlık nedeniyle Kendisine hayran olan ve saygı duyan Bulgar Kralı Çar Ferdinand, Kılıcı Şükrü Paşa'ya Edirne'de iade etmiş ve barış yapılana kadar Paşayı bir esir gibi değil misafir gibi ağırlamıştır.

Şükrü Paşa 1857 Erzurum doğumludur. Almanya'da dört yıl eğitim görmüş olup, Almanca, İngilizce ve Fransızca bilmekteydi. Harbiye ve Darüşşafaka Okullarında balistik ve matematik öğretmenliği de yapan Şükrü Paşa Edirne'ye topçu komutanı olarak tayin edilmişti. Tuğgenerallikten Orgeneralliğe kadar süren görevini Edirne'de yaptı. Savaş yıllarının olumsuz koşulları nedediyle yakalandığı siyatik hastalığını tedavi için gittiği Bursa Kaplıcalarında zatürre oldu ve bu hastalık nedeniyle İstanbul'da 5 Haziran 1916'da vefat etti. Mezarı önceleri Merkez Efendi Mezarındayken yakın zamanda adına yapılan Şükrü Paşa Anıtı'na getirilmiştir."

30 Mart 1913'te imzalanan Londra Barış Anlaşması ile, Türkiye - Bulgaristan sınırı Midye - Enez Hattı olarak belirlendi.

[Sayfa Başı]

Bulgar İşgalinin Sona Ermesi

Böylece Edirne, Bulgaristan'a terkedilmiş oldu. Balkan Savaşı neticesinde Osmanlı İmparatorluğu'ndan elde ettikleri toprakları paylaşamayan Balkan Devletleri, yeniden, bu kez aralarında savaşmaya başladılar. Bulgaristan, bir süre sonra Romanya ve Sırbistan'ın saldırısına uğrayınca, Edirne'yi boşaltmak zorunda kaldı. Bundan yararlanan Osmanlı Hükümeti harekete geçti ve Enver Paşa komutasındaki birliklerimiz 21 Temmuz 1913'te Edirne'yi işgalden kurtardı. 29 Eylül 1913'te imzalanan İstanbul Anlaşmasıyla da fiili durum resmiyet kazandı.

[Sayfa Başı]

Edirne'nin Son İşgali

Edirne, I. Dünya Savaşı'nın bitimiyle birlikte bir başka önemli gelişmeye tanık oldu. Yunanlılar'ın Mondros Mütarekesini izleyen günlerde Anadolu ve Trakya'da başlattıkları işgal hareketleri 25 Temmuz 1920'de Edirne ve tüm Doğu Trakya'nın istila edilmesiyle sonuçlandı. Edirne, son defa yaklaşık iki yılı aşkın bir süre Yunan işgali altında kaldı.

[Sayfa Başı]

Edirne'nin Kurtuluşu

Kuvvay-ı Milliye'nin gösterdiği güçlü direniş ve Yunanlıları Sakarya'da uğrattığımız ağır yenilgi, İtilaf Devletlerini 1922 yılı içinde tutum değişikliğine zorladı. Nitekim Mart 1922'de toplanan Paris Konferansı, Edirne ve Kırklareli dışında, bütün Doğu Trakya'nın bize geri verilmesini önermişti. Doğal olarak Ata yadigarı Edirnemizin işgal altındaki durumunun devamını öngören bu tasarı, Ankara Hükümetince reddedildi.

Edirne'nin kaderi, Büyük Taarruz'un zaferle sonuçlanmasıyla değişmeye başladı. 11 Ekim 1922'de imzalanan Mudanya Mütarekesine göre Yunanlılar Karaağaç'ta içinde olmak üzere Meriç'in batısına dek bütün Doğu Trakya'dan çekilecek, yerlerine geçen itilaf birlikleri bu bölgeyi, en çok bir ay içinde Türk Birliklerine bırakacaklardı.

[Sayfa Başı]

Mudanya Mütarekesi, 14 Ekim 1922'den başlayarak yürürlüğe girdi. 25 Kasım 1922'de birliklerimiz Edirne'ye ayak bastı. Lozan Konferansı uyarınca, Karaağaç Nahiyesi ile İstasyonunun 15 Eylül 1923'te boşaltılmasından sonra, Trakya tam olarak işgalden kurtulmuş oldu ve bugünkü sınırlarımıza ulaşıldı. Tarihinde yeni bir sayfa başlayan Edirne, böylece Türkiye Cumhuriyeti'nin sınır kenti, serhad şehri oldu.

Osmanlı Dönemi Başlangıcı : Edirne'nin Fethi

Yeniçeri Askeri 1361'e doğru önce Dimetoka fethedildi. Sultan I.Murat Edirne'ye yönelik hareketine, İstanbul yolu üzerindeki Çorlu'yu alarak devam etti. Daha sonra Lala Şahin Paşa'yı Edirne'ye gönderdi. Kale dışına çıkan Bizans kuvvetleri ile yaşanan savaşta Bizanslılar yenilerek kaleye çekilmek zorunda kaldılar. Bundan sonra Sultan I.Murat, Hacı İlbey ve Evrenos Bey yönetimindeki uç akıncı kuvvetlerini de yanına çağırdı. Bunlar ordunun öncü birliklerini oluşturdular. Güçlü Osmanlı Ordusunu Kale kapılarında gören ve zaten yenilmiş olduğundan direnme güçleri kalmayan Bizanslılar da kenti Lala Şahin Paşa'ya teslim ettiler.

Sarı Saltuk Sultan Menkıbesinde bizzat Peygamberimiz Hz.Muhammet'in Edirne'ye Dar-ün Nasr (üstün şehir) adını verdiği Hikayet-i Beşir Çelebi'de anlatılmaktadır. Ayrıca tarihte kentin adı Dar-ül Karar (kıyamete kadar yaşanacak şehir), Dar-ül Mülk(Başkent), Dar-ül Meymene (Ordular Kenti) olarak geçmektedir.

Bir değerlendirmeye göre Padişah Sultan I.Murat; sevincini çevredeki Müslüman-Türk Beyliklerine mektupla bildirirken, Hadrianopolis adını Edrine olarak değiştirmiş; (Bu isim zaman içinde farklı biçimlerde söylenmiştir.) günümüzdeki Edirne adı ise, 18. yüzyılın ilk yıllarından itibaren kullanılmaya başlanmıştır.

Padişahlar Döneminde Edirne

Sırpsındığı mevkiinde, Balkanlardaki Osmanlı ilerlemesine karşı oluşturulan ilk Haçlı Ordusunun yenilmesinden sonra (1364 - Sırpsındığı Zaferi) Sultan I.Murat, 1365 yılında devlet merkezini Bursa'dan Edirne'ye taşıdı.

[Sayfa Başı]

Sultan I.Murat Döneminde şimdi Selimiye'nin de bulunduğu alanda bir saray yapıldı. Sultan Yıldırım Beyazit zamanında saray büyütüldü. Yıldırım Beyazit İstanbul'u kuşatma hareketini buradan yürüttü. Edirne ilk yıllarında Rumeli harekatı için bir üs olarak önemsenirken; 1402'den sonra, Süleyman Çelebi'nin hazineyi ve devlet arşivini de buraya taşımasıyla, siyasi merkez olma süreci tamamlandı. Bu dönemde Edirne, ünlü Şehzadeler mücadelesine sahne olmuştur.

[Sayfa Başı]

Edirne'nin Osmanlı İmparatorluğu'nun siyasi tarihinde önem kazanması da, tam bu şehzadeler mücadelesi sırasında olmuştur. 1402 yılındaki Ankara Savaşı, Sultan Yıldırım Beyazit komutasındaki Osmanlı Ordusunun Timur'a yenilmesiyle sonuçlanınca, Anadolu Beyleri eski topraklarını ele geçirdiler ve Sultan Beyazit'in oğulları arasındaki taht mücadelesi Devletin bir dönem karışıklık içinde kalmasına neden oldu. Bu dönem tarihimizde Fetret Devri (1402 - 1413) olarak anılır.

1403'te Süleyman Çelebi, 141O yılında da Musa Çelebi Edirne'yi ele geçirdi. Edirne'de ilk kez para bastıran Osmanlı Hükümdarı Musa Çelebi'dir. Ankara bozgunu ile başlayan karışıklık dönemi, Çelebi Sultan Mehmet'in 1413'te Edirne'yi Musa Çelebi'den geri almasıyla noktalandı. Çelebi Sultan Mehmet(I.Mehmet), saltanatının bundan sonraki bölümünü Edirne'de geçirdi ve 1421'de burada vefat etti. Sultan I.Mehmet'in vefatından sonra, taht kavgaları yeniden başladı. Tahta çıkan Sultan II.Murat'a karşı, önce Sultan Yıldırım Beyazit'in oğullarından Mustafa Çelebi, sonra da II.Murat'ın kardeşi Küçük Mustafa ayaklandı. Bu isyanları bastıran Sultan II.Murat, 1422 yılında Edirne'ye ayak bastı.

[Sayfa Başı]

Fiziki gelişim açısından Sultan II.Murat dönemi, Edirne için en verimli yıllar olarak kabul edilir. Onun zamanında kent, hızla gelişti. 1424 - 1439 yılları arasında Edirne,çeşitli yabancı elçi, heyet ve hükümdarlar tarafından ziyaret edildi. Bu dönemde cami, hamam, köprü, medrese, imaret gibi önemli yapılaşmalar yaşandı. Aynı yıllarda Edirne, ünlü Şehzade Düğünlerine sahne oldu(Oğulları Mehmet ve Aleaddin için yapılan Sünnet Düğünleri). Tunca Nehri boylarında ikinci sarayın yapımı da bu dönemde başladı. Sultan II.Murat, Edirne'yi aynı zamanda bir askeri üs olarak değerlendirmiş ve çeşitli seferleri buradan yönetmekle kentin ün kazanmasını sağlamıştır.

Fatih Sultan Mehmet Edirne'de dünyaya geldi ve İstanbul'un alınması planları burada oluştu. İkinci saray onun döneminde tamamlandı. Oğlu Sultan II.Beyazıd kendi adıyla anılan Külliye ve ünlü Darüşşifa'yı yaptırdı.

[Sayfa Başı]

16. yüzyıl muhteşem abidelerin inşa edildiği ve şehrin fiziki açıdan klasik formunu kazandığı bir dönemdir. Kanuni Sultan Süleyman batıya yaptığı seferler sırasında çoğu kez Edirne'de konakladı. Edirne'nin su yolları onun zamanında yapıldı. Bu dönem Edirne'nin, özellikle yüzyılın son çeyreğinden itibaren, imparatorluğun sınırlarının genişlemesinin de etkisiyle askeri bir sınır merkezi olmaktan çıkarak padişahların bir dinlenme yerine dönüşmeye başladığı dönemdir. Selimiye Camisi bu dönemin ürünüdür.

17. yüzyıl hanedan mensupları burasını çoğu zaman sürekli ikamet yeri olarak kullandılar. Edirne adeta ikinci payitaht özelliği kazandı. İstanbul'un saray çekişmelerinden bunalan padişahlar Edirne'ye sığındı.

Sultan I.Ahmet ile başlayan Edirne ilgisi giderek arttı.Sultan II.Osman ve IV.Murat döneminde geniş koruluk ve ormanlarıyla Edirne bir av sporu ve eğlenceleri merkezi oldu.

[Sayfa Başı]

Ancak özellikle Sultan IV. Mehmet (Avcı Mehmet olarak ta bilinir.) döneminde Edirne gerçek anlamda bir siyasi merkez olarak İstanbul'a rağmen ağırlık kazandı. Padişah, vaktinin çoğunu Edirne'de geçirir ve elçileri de burada kabul ederdi.

Sultan II.Süleyman Edirne'de vefat etti. Yerine geçen Sultan II.Ahmet'in cülus töreni burada yapıldı.

Edirne Vak'ası denilen ayaklanma sonrasında Sultan II.Mustafa tahtından oldu. O da Edirne'de yaşamayı çok seviyordu. Edirne'de dünyaya gelmiş, burada tahta çıkmıştı. Döneminde Edirne'ye Köşkler, Çeşmeler yapıldı. Bu yıllarda Edirne'nin nüfusu 200 binlere ulaşmıştır.

[Sayfa Başı]

Edirne Vak'ası

18. yüzyılın başında meydana gelen bir ayaklanmadır. Bu ayaklanma ile Padişah tahtından indirilmiş, Sadrazam azledilmiş, Şeyhülislam da öldürülmüştür. Olayların gelişimi şu şekildedir: Sultan II.Ahmet vefat etmiş, yerine Sultan II.Mustafa yine Edirne'de tahta çıkmıştı. Padişah, devlet işleriyle ilgilenmiyor, vaktinin çoğunu avcılıkla geçiriyordu. Sadrazam ve Şeyhülislam ise görevlerini kötüye kullanmakla suçlanıyorlardı. İstanbul'daki muhalifler yeni Sadrazam ve Şeyhülislam tayin ederek Edirne üzerine yürüdüler. Sultan II.Mustafa, Yeniçerilerin de isyancılara katılmasıyla tahtından indirildi. Yerine Sultan III.Ahmet geçirildi(1703). Şeyhülislam Feyzullah Efendi ise Bat-Pazarında katledildi ve cesedi Kirişhane'ye kadar sürüklenerek Tunca Nehrine atıldı.

Sultan III.Ahmet sonrası; Edirne'nin, yavaş yavaş gözden düştüğü ve siyasi önemini kaybettiği kabul edilir. 18. yüzyılla birlikte kentin talihi tersine dönmüştür. Yönetim bozuklukları, başarısızlıklar, Batıda terkedilen kale ve bölgelerden gelen göçlerin de etkisiyle eski ihtişamını kaybetmeye başlayan Edirne, önce depremler ve yangınlarla, sonra da işgallerle sarsılır.

[Sayfa Başı]

Edirne Kıyamı

Edirne 19. yüzyılda da siyasi ve tarihi açıdan hareketli olaylara sahne olur. Sultan III.Selim'in başlattığı yeniliklerin bunda payı büyüktür. Bu yeniliklere karşı 1801 yılındaki ilk ayaklanmayı 1806'daki Edirne Kıyamı izler. Sultan III.Selim'in Edirne'de Nizam-ı Cedid adı altında, Yeniçerilere alternatif, modern askeri eğitim görmüş yeni birlikler oluşturulması amacıyla, verdiği buyrukla meydana getirilen Kıt'alara karşı, Yeniçerilerin şiddetli direniş göstermesi ve ayaklanması nedeniyle, Padişah kararından vazgeçmek zorunda kalmış ve Nizam-ı Cedid birliklerinin kaldırılmasına karar vermiş, Yeniçeriler de bu karara dayanarak Edirne'de mevcut tüm Nizam-ı Cedid birliklerini katletmişlerdir. İşte bu olaya da tarihte Edirne Kıyamı denir.

[Sayfa Başı]

Edirne'nin Bir Osmanlı - Müslüman Kenti Olarak Gelişimi

Edirne fethedildiği dönemde Balkanlar'ın önemli yerleşim alanlarındandı.

Fetih sonrasında ise bu şehir; memleketin sosyal ve ekonomik yaşamında rol oynayanlarca ve devlet yönetiminin ileri gelenleri ile hükümdarın öncülüğünde adeta yeniden kurulmuştur.

Fetihle birlikte Kent, tarihinin yepyeni bir evresine girmiş oldu. Kısa süre içinde çok büyük bir gelişme gösterdi ve dünya tarihinde adları ön sırada anılan kentlerden bir durumuna geldi.

[Sayfa Başı]

Edirne'ye yerleşmeye başlayan ve çoğunluğunu sipahi ailelerinin oluşturduğu Osmanlılar, kale çevresinde yeni mahalleler meydana getirdiler. Ne var ki Kaleiçi'nde de bazı düzenlemelere gidildi. Müslüman halkın bir bölümü (iki mahalle) buraya yerleştirildi. İki kilise camiye çevrildi(1752 depreminde yıkılan Ayasoyfa Kilisesinden dönüştürülen Cami ile Aina varoşundaki(Yıldırım Mahallesi) Yıldırım Camisi), hamam ve imaret yapımına başlandı.

Bu yapılanmada uygulanan özgün yöntem; "vakıflar" yoluyla kurulup idare edilen "imaret" sistemiydi. Şehrin kale dışındaki ana mahalleleri bu yolla kurulmuştur ki; bu oluşumda cami, hamam, medrese, aşevi gibi sosyal ve dini hizmetlere dönük üniteler de mutlaka yerini alırdı.

Collapsed.  Click to expand.

Hadrianopolis'ten Edrine'ye : Bizans Dönemi

Hadrianopolis 4. yüzyıldan itibaren çevresinde yaşanan pek çok savaşa tanık olmuş, zaman zaman bu savaşların odak noktası durumuna gelmiş ve işgaller yaşanmıştır.

Bizans Yazıtı Örneğin Castantinus ile Liciunus'un orduları bu şehir etrafında savaşmışlar, M.S. 314 yılında Liciunus mağlup olmuş ve Hadrianopolis'e sığınmıştır. İkinci savaşta ise, Liciunus, İstanbul'a çekilmiş ve kendisini Roma'da yine mağlup eden Constantinus Roma'yı bırakarak Constantinopolis adını verdiği İstanbul'u başşehir yapmıştır.

İstanbul başkent olunca, burasını Orta Avrupa'ya ve Roma'ya bağlayan yol üzerindeki (Via Egnatia Yolu) Hadrianopolis daha da önem kazanmıştır.

4. yüzyılın ortalarında ise Trakya, Hunlar'ın ve Gotlar'ın istilasına uğrar.

Ostrogotlar Trakya'yı istila ettiklerinde Hadrianopolis'te Got Askerlerinin başında bulunan iki komutan da bunlara katıldı. Fakat müstahkem bir şehir durumundaki Hadrianopolis'i zaptedemediler.

Gotlar M.S. 378 de ikinci kez Hadrianopolis üzerine yürüyünce; Trakya topraklarında ve şehir yakınlarında İlkçağ'ın en büyük muhaberelerinden biri yaşandı.

Roma İmparatorluğu M.S. 395 yılında ikiye bölünüp bütün Balkan Yarımadası gibi Hadrianopolis şehri de Bizans'ın (Doğu Roma İmparatorluğu) payına düştükte sonra, kent sıklıkla el değiştirdiği bir sürece girmiştir. Örneğin, M.S. 5. yüzyılda Hun Hakanı Atilla Kumandasındaki askerlerin eline geçti.

M.S. 6. yüzyılda Avarların idaresine girdi. Bizanslılar Hadrianopolis'i Avarlardan tekrar geri aldılar ve Avarlar bu toprakladan çekildiler.

M.S. 7. yüzyılın ortalarından itibaren Hadrianopolis Bulgarlar'ın saldırılarına sahne oldu. Bu saldırılarda kent bir kaç kez el değiştirdi, yakılıp yıkıldı.

M.S. 812 yılında Bulgar Hanlarından Krum Hadrianopolis'i kuşattı ve 811 yılında ele geçirdi. Bu savaşlarda Bulgar Askerlerinin öldürdükleri Bizans İmparatoru Nikephoros'un kafatasını gümüş ile kaplatıp şarap kupası olarak kullandıkları anlatılır.

[Sayfa Başı]

Krum bu savaşta Hadrianopolis halkını da esir almış ve tamamen çevre köylerdeki halkla birlikte Tuna Nehri'nin ötesine Banat toprakları denilen yere sürmüştür ki; kaynaklar o dönemde kentin nüfusunun 12 bin civarında olduğunu yazarlar.

Krum ölünce yerine geçen Omurtag, Bizanslılarla uzun süreli bir anlaşma yaptı ve Hadrianopolis yeniden Bizans toprakları içinde kaldı.

M.S 914'te Bulgar Kralı Simeon Hadrianopolis'i aldıysa da şehir bir süre sonra yine Bizanslılar'ın oldu.

Bulgar saldırıları ve Hadrianopolis etrafındaki savaşlar değişik aralıklarla sürdü.

[Sayfa Başı]

Örneğin; M.S. 1003'te Bulgar Kralı Samuel yortu törenleri sırasında Hadrianopolis'i aldı ve halk (adet olduğu üzere) kılıçtan geçirildi. Aynı savaşlarda bu kez Samuel'in askerleri yenildi ve 15 bin esirin gözleri oyuldu.

Kral Samuel ordusunun bu durumunu görünce hastalanmış ve ölmüştür.

Sonraki yıllarda Hadrianopolis Peçeneklerin kuşatmalarıyla karşı karşıya kaldı. M.S. 1050'de Peçenekler Hadrianopolis önlerinde mağlup oldular. 1077'de yeniden kuşattılar. Sonuçta bütün bu savaş ve işgallere rağmen Hadrianopolis Bizans'ın elinde kalmıştır.

M.S. 1361'de Osmanlı Türklerince fethedilene kadar...

[Sayfa Başı]

Hadrianopolis Önce Edrine Oldu : Bizans Dönemi Sonları

1361'e gelinen yıllarda Hadrianopolis bir yandan dış akınlara maruz kalırken diğer yandan da Bizans'ın iç mücadelelerine sahne oluyordu. Nitek 1072 yılında Bizanslılar bir isyanla karşı karşıya kalmış ve bu isyan Hadrianopolis'te yaşayan biri tarafından yönlendirilmiştir.

Bir sonraki isyanda da yine Hadrianopolis'in rolü etkin olmuştur. Peçeneklerin de taraf olduğu bu kargaşa dolu yıllardan sonra Hadrianopolis Kumanlar'ın saldırılarıyla karşılaşmıştır.

[Sayfa Başı]

Haçlı Seferleri ve Sonrası

Birinci Haçlı Seferinde bir dalga Hadrianopolis'e gelmiş, buradan İstanbul önüne gitmiştir.

Diğer dalga ise İmparatorun "Aynı şehirde üç günden fazla kalınmaz" yönündeki emrine uyarak Hadrianopolis'te iki gün kalmış; İkinci Haçlı Seferinde Haçlı Ordusu M.S. 1189'da Hadrianopolis'te kışlamıştır. Sonraki yıllarda Dimetoka'da başlayan bir ayaklanma, Hadrianopolis'e sıçrayacaktır.

[Sayfa Başı]

1205 yılında ise İmparator Naibi Henri, Hadrianopolis önüne dayandı. Kuşatma oldu. Hatta ilk hendek geçilerek merdivenler, kuleler ve diğer aletler faaliyete geçirildiyse de Hadrianopolis halkı bir çıkış yaparak kuleleri yaktılar ve Henri kuşatmayı kaldırmaktan başka çare bulamadı.

Hadrianopolis, İznik Prensi'nin işgali ile de karşılaşmıştır. Ancak şehir bütün huzursuzluğuna rağmen bir ticaret merkezi olmayı sürdürdü. Burası o yıllarda kumaş ticareti merkezi idi ve burada bir çok Avrupalı tüccar yaşamaktaydı.

[Sayfa Başı]

1305'te Hadrianopolis'te kanlı Katalan - Bizans mücadelesi yaşandı. Bu olaydan yaklaşık 40 yıl sonra Hadrianopolis'te yaşanan bir isyan ve kanlı sınıf mücadelesi ise kendini 1341'de İmparator ilan eden Kantakuzenos'un Osmanlılardan yardım istemesine yol açtı. Sözkonusu sınıf mücadelesinde o, eşraf ve asillerin başındaydı ve Zelotlar denilen zümreye karşı savaştı. Türkler'den yardım isteyip Umur Bey'le dostluk kurunca kuvvetlerimiz Kantakuzenos'un yanında savaştı. (Bu savaşın da anlatıldığı bir eserde Edirne sözcüğü kullanılmıştır.) Daha sonra Kantakuzenos, damadı durumuna gelen Orhan Gazi'den yardım istedi. Orhan Gazi'nin oğlu Süleyman Bey, idaresindeki 10 bin askerle 1352'de kazanılan zafer sonrasında, 1354'te bir gece Gelibolu Kalesini alıverdi.

Böylece Trakya akınları da başladı.

[Sayfa Başı]

Osmanlı Dönemine Kadar Kentsel Gelişim

Edirne, tarihi boyunca adım adım giderek büyüyen, gelişen tipik bir kentleşmeden çok, zaman zaman geriye dönümlü bir kentleşme süreci izlemiştir. Bu durum esas olarak Edirne'nin coğrafi konumunun öneminden kaynaklanmıştır. Denebilir ki, hiç bir kent, coğrafi konumuna Edirne kadar bağlı bir kentleşme süreci izlememiştir.Öyle ki, elverişli coğrafi konumu, Edirne'nin hem kentleşmesinin en önemli itici nedeni olmuş, hem de tam tersi, zaman zaman gerilemesinin ve sönükleşmesinin kaynağı olmuştur.

[Sayfa Başı]

Edirne'nin, son derece elverişli coğrafi konumu, onun tarihi, sosyal, siyasi ve ekonomik yaşamını derinden etkilemiş, hatta kenti bütün yönleriyle belirleyen ana etken olmuştur. Ancak, kentin bu geriye dönümlü gelişmesinde doğal olayların da payı olmuştur.

Edirne, tarihi boyunca sayısız saldırı ve işgale uğradığı gibi, çeşitli zamanlarda yangın, yer sarsıntısı, su baskını, salgın hastalık gibi olaylarla da karşı karşıya kalmıştır. Kent, her saldırı, işgal, hastalık ve doğal afetle yıkıma uğramış, harap olmuş ve nüfusu azalmıştır. Edirne, kurulduğu ilk dönemden günümüze kadar benzeri olayları her zaman yaşamıştır.

[Sayfa Başı]

Ancak şehir, bütün huzursuzluğuna rağmen bir ticaret merkezi olmayı sürdürmüştür. Osmanlılarca fethedilene kadar uzun bir dönem kumaş ticareti merkezi olmuştur. Bu nedenle burada bir çok Avrupalı tüccar yaşamıştır. Fetihten sonra da sağlanan özgürlük ortamı nedeniyle bir ticaret merkezi olarak cazibesini sürdürmüştür. Adriyatik'ten başlayarak İstanbul'a uzanan tarihi Roma Yolu (Via Egnatia) üzerinde bir merkez olarak, her dönem Edirne pazarları yerli ve yabancı tüccarların odak noktası olmuştur.

Romalılar Dönemi

Romalılar Orestia'yı Hadrianopolis yaptılar.

Rölyef Eser Trakya günümüzden 2170 yıl önce Romalılar'ın nüfuzu altına girince, Roma Orduları buraları istila etmeye başladılar.

Trakya üzerindeki hakimiyetlerini, buralarda bazı krallıklar veya prenslikler kurarak, hatta varolanları koruyarak sürdürüyorlardı. Örneğin o dönemlerde Doğu Trakya Krallığı adıyla varolan ve merkezinin Vize olduğu bilinen Krallığı güdümleri altına alarak; bu Krallığı, Doğu Trakya'nın işbirlikçi bekçileri haline getirmişlerdi.

Roma Devri Lahdi Ancak yerli halk, Roma'nın sadık bendesi haline gelen Krallarına karşı ayaklandı. Bu tür isyanlar, İmparator Cladius zamanında (M.S. 44-46) bastırıldı, Trakya bütünüyle Roma'ya katıldı ve Roma İmparatorluğu'nun bir eyaleti oldu.

Romalılar buralarda yeni ve kendilerine uygun düşen idari düzenlemeler yaptılar. Trakya'da yeni şehirler kurmaya başladılar veya varolan eski kasabaları "Şehir Hukuku" altına alıp kendi kültürlerini iyice yerleştirdiler.

Edirne'nin Orestia'dan Hadrianopolis Adına Geçişi

M.S. 123-124 yılında uzun bir seyahate çıkan İmparator Hadrianus o dönemde küçük bir yerleşim yeri olan ve bugünkü Edirne'nin yerinde bulunan Orestia Kasabasını stratejik konumuyla da çok beğendi ve buraya "Şehir Hukuku" armağan etti. Böylece Hadrianus'un Şehri anlamına gelen Hadrianopolis şehri kurulmuş oldu ki; Edirne İlk Çağ boyunca bu adla anılacaktır.

Hadrianopolis Hakkında

Hadrianopolis'te diğer Roma Şehirleri gibi idari muhtariyete sahip; iç işlerinde bağımsız, dış siyasette Roma'ya bağlı bir şehir devleti durumundaydı.

[Sayfa Başı]

M.S. 2. ve 3. yüzyıllar diğer şehirlerle birlikte Hadrianopolis'in de en parlak dönemi olarak kabul edilir.

Hadrianopolis yaklaşık 360.000 metrekarelik bir alanı kaplıyordu ve yamuk dörtgen şeklindeki bu alanın etrafı kuvvetli duvarlarla çevriliydi.

[Sayfa Başı]

Her köşede silindirik birer kule vardı ki bu kulelerden günümüze ulaşabilen tek yer Saat Kulesi olarak bildiğimiz, asıl adı Makedonya Kulesi olan yerdi.

Kuleler arasında onikişer burç bulunmaktaydı ve dokuz kapısı vardı. Kale bir hendekle çevriliydi.

Şehir planının Roma Askeri kolonilerinin veya castrum denilen Roma Ordugahlarının planlarına uyduğu görülür. Başka bir deyişle burası M.S. 3. yüzyılda bir askeri istihkam (castrum) olarak kullanılmıştır.

[Sayfa Başı]

Hadrianopolis hakkındaki bilgilerin çoğu günümüze ulaşan sikkelerden (o dönemde kullanılan madeni paralar) elde edilmektedir.

Eyalet Başkenti Olduğu Dönemde Hadrianopolis

[Sayfa Başı]

Edirne, bize yaklaşık 90 yıl başkentlik ettiği dönem öncesinde, Hadrianopolis döneminde de bir eyalete başşehirlik yapmıştır.

Hadrianopolis İmparator Diokletianus'un gerçekleştirdiği idari reformlar ve mülki teşkilatlandırma sonrasında Trakya Eyaletinin altı vilayetinden birini teşkil eden Haemimontus'un başşehri olmuştur.

[Sayfa Başı]

Bu durum Hadrianopolis'in kurulduğu M.S. 2. yüzyılı izleyen 3. yüzyılda da ne denli önemli bir konumda bulunduğunu göstermektedir.

Ne yazık ki Hadrianopolis'ten günümüze kalanlar fazla değildir.

[Sayfa Başı]

İçindekiler Tablosu

İlgili Bağlantılar

Edirne Tarihi ve Kültürü, hakkında ciltlerce yayın yapılabilecek kadar geniş kapsamlı bir konudur. Kentimizi tanıtan basılı pek çok yayın olmakla birlikte, elektronik ortamda bu tür bir belgenin eksikliğini gören Edirne Vergi Dairesi Başkanlığı, bu çalışmayı yaparak, İlimizin tanıtımına küçük de olsa bir katkıda bulunmayı amaçlamıştır.

Bu siteyi oluştururken, Edirne'yi bugünü yaşadığımız bir yer olduğu kadar, geçmişimizi, eski nesillerimizi de kopması mümkün olmayan bir göbekbağıyla hissettiğimiz; canlı bir müze gibi düşündük. Bu durum, özellikle Edirne için, İstanbul ve Bursa'dan çok daha fazla geçerlidir. Güzel Edirnemiz bir metropol değildir, sanayileşme ve göç gibi nedenlerle kalabalıklaşıp büyük bir köy haline gelmemiş, tarihini ve kültürünü, düzensiz yapılaşma ve insan kalabalıklarıyla boğmamış, geçmişini günümüzde de yaşatabilecek kadar bakirliğini korumuştur. Bu yönüyle de; Osmanlı Atalarımızdan kalan en etkileyici şehir olarak kalbimizde yer etmiştir. Edirne; bir anlamda yaşayan Osmanlı'dır.

Bu çalışmanın Edirnemizi farklı ve güzel yönleriyle tanımanızda biraz olsun yardımcı olması dileğiyle...

  • İsmail ASLAN
  • Edirne Vergi Dairesi Başkanı

K A Y N A K Ç A

  • Edirne'de Tarih, Kültür, İnanç Turu - Ayhan Tunca - 2005
  • Sosyo-Ekonomik Yapısıyla Edirne - ETSO Bilimsel Yayınları - 2002
  • Edirne Şoför Eğitim Kitabı - Edirne Şoförler ve Otomobilciler Odası - 1994
  • Edirne Valiliği İl Almanağı - 2006

Valid XHTML 1.0 Strict

14 Aralık 2008 Pazar





19 Kasım 2008 Çarşamba

Arı bey"i dişidir

Her kovanda bir arı bey"i bulunur.
Buna kraliçe arı da denir.
Adı <> olduğu halde,arı bey"i dişidir;bütün görevi soyu çoğaltmaktır.